Geçen ayki MANŞET yazımda “Galiplerin Tarihi” konusunu yazmıştım. Savaşlar tarihi dediğimiz dönemlerin nasıl galiplerin yani “egemenlerin” tarihi haline getirildiğini örnekleyerek anlatmıştım.  (https://www.gazetenews.com/profil/2/ilhan-erturk  dan okuyabilirsiniz)  Bu yazımda da egemenlerin tarihinin sanal hegemonların tarihine nasıl evrilmeye başladığından dem vuracağım.

Kabataş Lisesinde lise son sınıfta, yatılı öğrenciyken bir arkadaşım akşam etüdünde harıl harıl mektup yazıyordu. “Kime?...”  diye sordum. Kadıköy’de mektuplaştığı kız arkadaşına haftaya nerede, hangi saatte buluşacaklarını yazıyormuş. Karşı kıyıya mektup yazıyor.

Kızılderililer dumanla haberleşirdi. Ama duman anında uçup gittiğinden kim nasıl, ne zaman, ne yazdı bilemiyoruz ama mektuplar kalıcıdır. Mektuplar yüzlerce sene sonra tarihin o döneminde hayat nasıldır, insanlar nasıl konuşur, anlaşır, bulundukları zamanı nasıl tasvir ederler, dertleri nedir, sevinçleri nedir, hayalleri nedir bir fikir edinebiliriz. Kısacası geçmişteki mektuplar, yazışmalar zamanın ruhunu bize anlatan eşsiz belgelerdir. Sümerleri bulunan yazılı resimli yüzlerce tabletleri okumayı başararak tanıdık. İlk anayasa hukukçusu Magna Carta’nın 1215’de yazdığı Latince “Özgürlükler Sözleşmesi” hala yazılı olarak muhafaza ediliyor.

Sonra, tarih yazıdan söze evrildi. Telefonun yaygınlaşması, yolların kısalması, ulaşımın kolaylaşmasıyla zamanla mektuplaşmayı ve geriye belgeler bırakmadan yaşama âdeti başladı. Sözlü iletişim, tarihe hiç bir şey bırakmadan Kızılderililerin dumanlı haberleşmesi gibi yok olup gidiyor.  Kendine özgü edebi bir tür olan aşk mektupları artık yok. Aşk mektuplarının ortadan kalkmasıyla gelecekte çağın aşk ifadesini, aşk ilişkilerini tarih hangi malzemeye göre nasıl anlayacak? Telefonla, kolayca silinebilen e- posta, mesaj vs gibi araçlar yüzünden tarihçiler dönemsel ruhu nasıl yorumlayabilir?

Mesajlara indirgenmiş mektuba göre çok daha az kelime ve harf kullanarak birbirimizi anlamaya duygularımızı aktarmaya çalışıyoruz.  Dilimiz hızla değişiyor. Geleceğin tarihçilerinin zamanımızın zihinsel ölçütlerini anlamaları çok zor.

İlerleyen teknolojiyle beraber sözlü tarih bu sefer yerini dijital tarihe bıraktı. Elektronik iletişim biçimi tarihin kaydedilememesi, tarihin yok olması anlamına geliyor.

Artık tarih, bilgi depolama sistemlerinin karmaşıklığına gizleniyor. Kitapları E-Kitap olarak okumaya alıştırılıyoruz. Halbuki yazılı metinler kitap haline getirildiğinde binlerce adet asılıp dağıtılır. Dolayısıyla o kitabı kimse tahrif edemez. Başına bir şey gelse bile, yakılsa yırtılsa bile gene de geriye kalan birkaç nüshayla gerçeğe ulaşmak mümkün. Kitaplar bir düşüncenin binlerce tasdikli noter kayıtları gibidir. Günümüzde ise Teksas Houston üniversitesinin kütüphanesine kitap yoktur. Sadece ekrandan okuyabiliyorsunuz. Bu metot gittikçe yaygınlaşıyor. Yakın gelecekte Google veya bir benzeri arama motoru dünyanın tek merkezi kütüphanesi haline gelebilir.

Devletlerarası diplomasi de yazıdan, sözlü veya dijital alana dönüyor. Artık devlet başkanları başbakanlar mektuplaşmıyorlar. Uçaklarına atlayıp bir yerden bir yere gidiyorlar yüz yüze görüşüp geride hiç belge bırakmadan dönüyorlar. Telefonla veya dijital ekrandan görüntüyle konuşabiliyorlar. Ne konuştuklarından, hangi kararları aldıklarından haberimiz yok. Geleceğin tarih yazarları olsa olsa tercümanların tuttuğu gizli günlüklere mahkûmlar.

Tarihçilerin sağlıklı bilgiye ulaşmasının önünde bir başka tehlike bilginin tekelleşmesi ve merkezileşmesidir. Yakın geçmişte ansiklopedi dediğimiz kalın kalın ciltli, belli yöntemlere göre düzenlenen, bütün bilim, sanat, uğraş dallarının tüm bilgilerini ayrıntılı olarak bir arada görebildiğimiz kitaplar vardı. Şimdi bunlar yok. Dijital internet ortamında Wikipedia ansiklopedisi var. Bu ortam, kitlelerin aldatılıp yönlendirildikleri bir platform olmaya aday. Kullanıcıların yazımına katılarak her an isteğe göre değiştirilebildiğinden Wikipedia adeta bir yazboz tahtası. Bilgi ekleme maddesi sınırsız ve herkese açık olunca tahrifatın farkında olmak zor.

Bilgiye erişebilmenin en başta gelen kaynağı Google. İlgilendiğimiz konuyu yazdığımızda karşımıza ilk çıkan on binlerce referanstan başta gördüğümüz ilk on tanesi. Kayıtları üst sıralarda görünsün diye uzmanlaşmış insanlar, şirketler var. Yani tarihte neyin önemli olduğu Google’un tekelinde. Birçok ünlü gazetenin arşivlerine ortak olan Google bize 18.yüzyıldan bu yana olup bitenler hakkında 200 yıllık belge sunuyor.  Böylece birçok araştırmacı ve tarihçi birinci elden bilgi toplamak yerine zahmetsizce buralardan alıntı yapıyor. Oysa o zemin her türlü müdahaleye açık. Muhtemelen Google verdiği bilgilerle devletleri birbirine düşürmeye aday. Bu platformda gerçek bilgiyi ve belgeye ulaşımı engellemek veya yok etmek veya değiştirmek çok olası.  Bu açıkça tarihin sömürgeleşmesidir.

Bir örnek ;

Google’da Tebriz, “halen İran Hudutları içinde bulunan Güney Azerbaycan’da” olarak yazılmış. Bu, İran hükümetinin sert tepkilerine neden oldu. İran “Tebriz ve Güney Azerbaycan 4.000 yıldır İran’a aittir” dedi ve bu bilgiyi bölgenin bağımsız Azerbaycan Cumhuriyetiyle birleştirilmesine yönelik Amerika’nın bir provokasyonu olarak gördü.

Ne yapabiliriz?

Yazar ve psikolog Gündüz Vassaf bunun yolunun hepimizin günün tarihçisi olabilmesinden geçtiğini söylüyor. Hepimiz ayrı ayrı o gün yaptıklarımızı, aktüel olayları, doğayı ve çevreyi konu alan gözlemlerimizi, aşkı, özveriyi, korkularımızı, rüyalarımızı, nesneleri, duygu ve çağrışımları bir günlüğe kaydedebiliriz. Kartpostal, incik boncuk biriktirip gelecekten “günümüze baktıklarında ne bilmelerini isterdik?” sorusunun cevabını bizim için değerli ve keyifli olanları aktararak ayrı ayrı günün tarih yazarı olabiliriz.

Mahatma Gandi “Tarihin bizi donattığı kıt malzemeyle insanı yargılamayı kesinlikle reddediyorum” demişti. Galiplerin tarihinden dijital tarihe geçiş gelecek nesillerin işini daha da zorlaştıracak. Tarihi siz kaydedin. Her gün yazın. Bin yıl sonrasına bir iz, bir belge bırakın…

(Yazıda Gündüz Vassaf- Tarihi Yargılıyorum kitabından alıntılar vardır)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.