Cumhuriyet henüz 16 yaşındaydı. Atatürk öleli bir yıl olmuştu. Türkiye, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü liderliğinde gelişme çabası içindeydi. Dünya ise yeni bir paylaşım kavgasının eşiğindeydi. 1939-1945 yılları boyunca süren bu kanlı kavgada 55 milyon insan can verdi. Genç Türkiye Cumhuriyeti, Balkan, 1.Dünya ve Kurtuluş Savaşıyla kırılan nüfusu ve henüz gelişmemiş ekonomisiyle böyle bir savaşı kaldıracak durumda değildi. 1,5 milyon genç silahaltına alındı. Bu 17,5 Milyon olan nüfusun yaklaşık yüzde onu kadardı. Bu kadar askeri beslemek, doyurmak, giydirmek, silah ve teçhizatla donatmak, üretimden koparmak ve diğer savunma harcamaları bütçe için büyük bir maliyetti. İnönü, ülkeyi yıkımdan korumak için bu savaşa bulaşmamanın yollarını arıyordu. Bu savaşta bizim için en büyük tehlike Rusya ve Almanya ve İtalya’dan geliyordu. Müttefiklerimizden İngiltere bizim askeri taleplerimiz karşılama gücünden uzaktı. 1941 yılında ABD savaşa girmeseydi İngilizlerin durumu da pek parlak olmayacaktı. Fransa daha savaşın başında havlu atmıştı. İtalya, Mısır ve Balkanlarda rezil olmuştu. Bu yazımda Rusya ve Almanya’yla savaş sırasındaki ilişkilerimizi kısaca ele almaya çalıştım. Türkiye’nin genel askeri hazırlığı,1,5 Milyon asker. Trakya bölgesinde inşa ettiği Çakmak ve Çatalca Hatları, Tanklara karşı hazırlanan savunma hatları, hendekler, koruganlar, makineli tüfek noktaları, mânialar ve mayınlardan oluşuyordu.

RUSLAR VE TÜRKİYE

Nisan 1939’da Mussolini’nin İtalya’sı Arnavutluk’u işgal etti. Hitler’le ittifak halindeydi ve gözü Yunanistan’daydı. Bu arada Rusya ve Almanya ittifak anlaşması yaptılar.1 Eylül 1939’da Almanya Polonya’yı işgal etti. Ruslar da Polonya topraklarının bir bölümüne girdi. Topyekûn bir dünya savaşının sesleri çok yakından geliyordu. Doğal olarak Türkiye de bir ittifak içinde yer almak durumundaydı. Sonuçta Türk-İngiliz-Fransız ittifakı için bir ön protokol imzalandı. Türkiye, Rusların rahatsızlığını gidermek için ek bir protokolle “Ben anlaşmayla ilgili yükümlülükleri aynen uygularım ama bu beni Sovyetlerle bir savaşa sürüklerse uygulamam” anlamında bir not koydurmuştu. Böylece Rusya’nın anlaşmaya karşı çıkmaması umuluyordu. Ruslar Eylül 1939’da Dışişleri bakanı Şükrü Saraçoğlu’nu Moskova’ya davet ettiler. Saraçoğlu Rusya’ya gitti ve 26 Eylül’de görüşmelere başladı. Sovyet Dışişleri bakanı Molotov bu resmi toplantıda sözü Saraçoğlu’na bırakıp uzun süre onu dinledi. Saraçoğlu Türk-İngiliz- Fransız anlaşmasını masaya koydu ve şöyle söyledi.  Biz bu anlaşmayı İtalya’dan sonra Almanya’dan gelecek bir saldırıya karşı kendimizi korumak için imzalayacağız. Bu konuda anlaşmaya bir de çekince koyduk ve dedik ki; Bu anlaşmanın hiçbir hükmü bizi Sovyetlerle çatışmaya sürükleyemez.”  

MOLOTOV AĞZINDAKİ BAKLAYI ÇIKARIYOR

Saraçoğlu’nun sözleri bitince Molotov “Bizim Türk-Sovyet Paktı konusunda bir talebimiz olacak. Bundan sonraki görüşme için onunla ilgili olarak bir görüş hazırlamanızı rica ediyoruz.” Saraçoğlu bu talebin ne olduğunu sordu ve o andan itibaren salonda buz gibi bir hava esti. Talebin özeti şuydu; Türkiye Montreux sözleşmesiyle kazandığı yetkileri Sovyetler Birliği ile paylaşsın. Başka devletlerin savaş gemilerinin geçişi iki devletin ortak kararıyla olsun. Geçişlerdeki kısıtlamalar Sovyetler Birliği için yumuşatılsın” Saraçoğlu hiç düşünmeden cevabını verdi. “Bu talep Montreux sözleşmesine aykırıdır. Bunlar üzerinde görüşemeyiz” Molotov talep metnini uzattı “Bunu Ankara’ya sormayacak mısınız? Saraçoğlu metni almadı. “Ankara’ya sormaya gerek görmüyorum. Yetkim bunu burada reddetmeye yeterlidir.” Tatsız geçen ilk görüşme böyle bitti. İkinci görüşme 27 Eylül’deydi. Ancak Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop aniden Rusya’ya gelince Ruslar görüşmeyi erteledi. Saraçoğlu görüşmeleri bu haliyle bırakıp gidemezdi. Dört gün sürmesi gereken seyahat bu nedenle 22 güne kadar uzayacak ve bu 20. Yüzyılın en uzun Dışişleri Bakanı ziyareti olacaktı.  Duyumu alan İngiliz-Fransız tarafı Saraçoğlu’nun orada uzun süre kalmasını kuşkuyla karşıladılar. Yoksa Moskova Saraçoğlu’nu Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop’la mı görüştürecekti. Türkiye saf değiştirmek üzere miydi?  İnönü’nün “Türkiye seçimini yapmıştır, artık bundan dönmez” güvencesine rağmen Saraçoğlu’nun ziyaretinin sürekli uzamasından tedirgindiler. İnönü, durumu açıklığa kavuşturmak için Türk-İngiliz-Fransız Antlaşmasının ana metin taslağını 28 Eylül’de Ankara’da parafe etti. Bu Rusya’ya “ben kararlıyım siz düşünün” demekti.

SARAÇOĞLU; “BEN BURAYA TURİSTİK GEZİ YAPMAYA GELMEDİM

Ruslar yeni görüşme gününün 1 Ekim olduğunu ve toplantıya Stalin’in de katılacağını bildirdi. Saat 18’de başlayan bu görüşme 5,5 saat sürdü. Saraçoğlu bu görüşme için “daha ziyade bir boğuşmaydı” diyecektir. Görüşmede Stalin “iyi adam” Molotov “kötü adam” rolünü üstlenmişti. Molotov Boğazlar konusundaki taslağı Stalin’e verdi. Stalin okudu ve “Çok kötü yazılmış bunu geri alıyorum” diyerek beklenmedik bir jest yaptı. . Sonra Saraçoğlu’na dönerek İngiliz Fransız antlaşmasındaki “Sovyetlerle savaş ihtimali olursa ben yokum” maddesinin daha da güçlendirilmesini istedi. İstediği şey İngiliz-Fransız antlaşmasındaki keskin maddelerin daha yuvarlak hale getirilmesiydi. Ankara’ya bildirildi. Yine bekleme başladı. Ankara suskundu. Saraçoğlu sıkılmıştı. Orada burada gezdiriliyordu. Karmen operasını “Ya sabır” çekerek izledi. Ertesi günü de “Sizi Leningrad’a götürelim” denince tepesi attı; “Ben buraya turistik gezi yapmaya gelmedim!” Cevap Ankara’dan 10 Ekimde geldi. Taraflar “evet” demişti. Antlaşma imzalandı. Böylece Rusya Boğazlar talebinden vazgeçmiş, Rus tehlikesi bertaraf edilmiş, Türk-İngiliz-Fransız ittifak antlaşması imzalanmıştı. Saraçoğlu derin bir nefes aldı. Rivayete göre “Şu Rusların başı bir sıkışsın kalkıp zeybek oynayacağım” demişti. Ancak köprülerin altından daha çok su geçecekti.

ALMANYA VE TÜRKİYE

Almanlar Polonya’yı işgal ettikten sonra gözünü kuzey ülkelerine çevirdi. Hızla Danimarka, Norveç’i işgal ettiler ardından Belçika, Lüksemburg, Hollanda işgal edildi sıranın Fransa’ya geleceği belliydi. Bu da fazla uzun sürmedi. İngilizler Fransa’nın Dunkirk limanında kıstırıldı Epey zayiatla canlarını zor kurtardılar. İtalya fırsat bu fırsat deyip Fransa'ya ’saldırdı ama Almanya çoktan Fransa’ya girmişti. Artık Türk-İngiliz-Fransız paktı gereği Türkiye’nin savaşa girmesi gerekir miydi? Aslında İngiltere’nin de Fransa’ya yardıma koşması gerekirdi ancak Fransa için her şey çok geçti. İnönü kararını verdi; Türkiye Rus tehlikesini göz önüne alarak savaşa girmeyecekti. Mussolini’nin ihtiraslı ve mağrur görüntüsünün aksine İtalyan ordusu savaş meydanında tokat yemekten bitap düşmüştü. Önce İngilizlerin kontrolündeki Mısır’a saldırdı ama yenilgi üzerine yenilgi alıyordu. Bu olmadı Arnavutluk üzerinden Yunanistan’a saldırdı. Yunanlılar İtalyan’ları püskürttükleri gibi yer yer Arnavutluk sınırını aşıp İtalyanları kovalıyorlardı. İtalya alay konusu olmuştu. Mussolini’nin rezil hali, Hitler’in canını fena halde sıkıyordu. Onun yüzünden işi kendisi yüklenmek zorundaydı. Bu durumda Türkiye için Alman tehlikesi gittikçe artıyordu. Alman- Rus dostluğunun arasına Stalin’in Polonya, Estonya, Litvanya, Finlandiya’nın güneyi, Moldova’yı topraklarına katıp Güney Avrupa’dan da pay istemesiyle soğukluk girdi. Bu Hitler’in kabul edeceği bir şey değildi.  Hitler, daha evvel Rusya’ya karşı hazırladığı ayrıntılı saldırı planını (Barbarossa) gündeme aldı. Ama İtalyanların Balkanlar’da fena halde dayak yemesi yüzünden işi kendi üstüne alacak, bu yüzden Rusya harekâtı ertelenecek ve bu gecikme yüzünden Rusya saldırısı kış aylarına uzayarak bir felakete dönüşecekti. Hitler 1 Mart 1941 günü Balkanlara girdi.

HİTLER’DEN HABER VAR

Balkan operasyonu sona erdikten sonra bir sürpriz oldu. Hitler İnönü’ye bir mektup yazdı ve Türk- Alman dostluğunun öneminden söz etti. Bulgaristan’daki harekâtın Türkiye ile hiçbir ilgisi olmadığı ve askerlerini Türkiye sınırına yaklaştırmayacağı konusunda güvence verdi. Ancak şöyle bir eklemeyi ihmal etmedi “Şu kayıtla ki Türkiye bizi bu tutumumuzu değiştirmeye mecbur edecek hareketlerde bulunmasınİnönü aynı üslupla cevap verdi. Türk-Alman dostluğunun önemini o da belirtti. Hitlerin verdiği güvenceye teşekkür etti. Türk ordusunun Alman birliklerine karşı tutumunun “aynı şekilde” olacağını bildirdi. Tabii ki ; “Alman hükümeti Türk hükümetinin bu tutumunu değiştirmeye mecbur edecek önlemler almaya yönelmediği sürece”  Almanlar gerçekten de Bulgaristan’a yerleşirken Türk sınırına yaklaşmadılar. Ardından Yugoslavya ve Girit dahil Yunanistan’ı işgal ettiler. Artık Türkiye’nin batı komşusu Almanya olmuştu. Türkiye Almanların verdiği güvenceye rağmen tedbirlerini alıyordu. İstanbul mümkün olduğu kadar boşaltılmaya çalışıldı, karartma uygulandı, Edirne ve Uzunköprü’deki tren köprüleri havaya uçuruldu. Türkiye en kötü ihtimale kendini hazırlıyordu. Bu arada Almanlar Türkiye’ye bir dostluk anlaşması önerdiler. Bir yandan da Churchill Kahire toplantısında ve Adana’da İnönü’yü, savaşa girmeye zorluyordu. Ama İnönü’nün askeri taleplerini karşılayabilecek durumu da yoktu. Bu nedenle İnönü böyle bir tavrın ne bizim ne de İngiltere için işe yaramayacağın aksine Rusları üstümüze çekeceğini söylüyordu. Almanlarla İngiltere’yi de darıltmayacak bir anlaşma yapabileceğini söyledi. Yaptılar da ama bu garip anlaşmadan kimse bir şey anlamadı. .

İNÖNÜ’NÜN KAHKAHALARI

22 Haziran 1941 günü gecesi İnönü Yalova’da köşkte uyuyordu. Yaveri çok acele İsmet Paşa’nın uyandırılması gerektiğini acil bir haber olduğunu söyleyerek köşke geldi. Oğulları Ömer, Erdal İnönü ve Yaver, İnönü’nün odasına girip uyandırdılar ve “Almanya’nın Rusya’ya girdiği haberini verdiler. İsmet Paşa doğruldu ve kahkahalarla gülmeye başladı. İki yıldır titizlikle izlediği dış politika başarıya ulaşmış Alman-Rus tehlikesi bertaraf olmuştu. Alman büyükelçisi Von Papen’in Berlin’e bildirdiğine göre tarafsız devlet temsilcilerinin Türk politikacılarını kutlama trafiği yüzünden Saraçoğlu’nun telefonlarının kilitlenmişti. Saraçoğlu Ankara’daki Ege gecesinde, ahdettiği “zeybek” oyununu bir güzel oynayacaktı.

VE 1945

Sonuçta Rusya Alman’ları Berlin’e kadar kovaladı. ABD’nin de  savaşa girmesiyle Almanya savaştan yenik çıkmıştı. Savaşın galipleri Yalta’da bir araya geldiler ve yeni dünya düzeninin sınırlarını paylaştılar. Almanya’ya savaş ilan etmeyen ülkelerin yeniden kurulacak Birleşmiş Milletlere üye olamayacağı kararını aldılar. Türkiye’nin kaçar tarafı kalmamıştı. 23 Şubat 1945’de Almanya’ya savaş ilan ettik ama bu karar sembolikti. Savaş biter bitmez Stalin Türkiye’den savaş başlamadan evvelki taleplerini yeniden sıraladı. Kars ve Ardahan’ı istedi, Boğazlarda üs ve ortak yönetim talep etmekten geri kalmadı. Bu Rusların Çarlık döneminden beri hayaliydi. Ancak İngiltere ve Amerika bu işe soğuk bakınca gerçekleşmedi. Bu hayal bugünün Rusya’sında da vardır.

SON SÖZ

Bugün Rusya’nın batıya karşı Türkiye ile bir ittifak kurduğunu ve bunun sürgit böyle olacağını düşünen siyasetçilerin tarihi iyi süzmeleri gerekir. Madeline Miller’in şu sözünü hatırlamalarını tavsiye ediyorum.  “Bir engereğe avucunuzdan yemek yemeyi öğretebilirsiniz ama ısırma arzusunu içinden söküp alamazsınız.”

(Kaynak; Altan Öymen- Bir Dönem Bir Çocuk / Erdal İnönü Anılar ve Düşünceler ) (Not: Manşet Kasım sayısındaki yazımın sonunda “Küfr ile belki amma, zulm ile payidar kalmaz memleket” sözünün Koçi Bey’e ait olduğunu yazmıştım. Bu söz Nizmulmülk’e aittir. Düzeltir Özür dilerim)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.